25 Mayıs 2015 Pazartesi

"Olduğu Kadar Güzeliz"

Olduğu kadar güzeldik.. Kitabı da, kitabın adını da, isim annesi Yıldız Tilbe'yi de pek bir severim ve hayatımı kolaylaştıran da tam olarak bu 'olduğu kadar' hallerini özümsemek oldu. Hayatımın aslında olduğu hali ile olduğu kadar güzel olduğunu anlamak.. 



Aylar aylar önce, tam olarak Kurban Bayramının son günü, ilk defa gittim Moda sahile. 3 kadındık; Göksun ile daha yeni yeni tanışıyor, Elif'in bana sokulmasına yeni yeni izin veriyordum. Çok mutsuzdum, avucumda bir tutam düş kırıkları ile kalakalmıştım, bu şehirde kendimi çok yalnız, çok kaybolmuş hissediyor, evden dışarı çıkmak, hiç kimseleri görmek istemiyordum. Elif zorla çıkarmıştı beni o gün dışarı. Sahilde yürürken 'adamlar deniz kokusu diye bir şey icaat etmiş, sen hala depresyon diyorsun Jalaaaa' diyerek yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirecek, o günden sonra her kendimi kötü hissettiğimde bunu hatırlayacak, koca bir kış kar yağmur fırtına demeden her mutsuz anımda kendimi deniz kenarında bulacaktım. 



o gün, oraya gitmeden Göksun'un yazdığı bir entry okumuştum da https://eksisozluk.com/entry/46034027 Moda'da, sonbaharın son güneşli günlerinden birinde çimler üzerinde yayılırken aslında benim de mutsuz olmak için bir sebebim olmadığını düşünüp, Göksun'un yazdıklarına sonuna kadar hak vermiştim, dünyanın en mutlu selfielerinden birini çekmiştik hatta biz üç kadın, bu fotoğraf kişisel tarihimin en güzel fotoğraflarından biridir hala




eve dönüş yolunda da o entryi refere ederek şöyle bir şey yazmıştım; 



"hidden entry" kısmını ilk okuduğumda da çok etkilenmiştim.. bugün günün değerlendirmesini yaptığımda da vardığım sonuç yazar kişisi ile aynı.. moda'da oturmuyorum (ki hayalini kurduğum şeylerin başını çeker) ama en büyük hayalimi, istanbul'u gerçekleştirdim, kendimi çok kötü hissettiğim günlerde moda'ya gitmek artık hayal değil.. hala yuva yapamasam da mutlu olduğum bir evim var, birlikte delice gülebildiğim, sarılıp hıçkıra hıçkıra aglayabildiğim, sonsuz saçmalayabildiğim, dizinde yatabildiğim arkadaşlarım var ve hepsini çok seviyorum. para yok, iş yok ve başarısız olduğum tek konu da bu değil ama elif'imin de bugün dediği gibi "adamlar deniz kokusu diye bir şey yapmış" deniz kokusu varken bunları kim takar.. bi de tahinli çörek var mesela ve tabii ki çay.. ve kitaplar, ve filmler, anadilinde okuyup, dinleyebildiğime, izleyebildigime, anlayabildiğime şükrettiğim sayısız insan, şahsına duyduğum rahatsızlığın nedenlerini saatlerce anlatabileceğim bir şevval sam var örneğin^^ özetle; kadın haklı, hayat çogzel lan, öpmüşüm parasını, pulunu ve diğer eksikleri..'



ama yine de o 'mutluluk' duygusuna tutunamamıştım uzun vadede, ellerimden kayıp gitmişti. 



Aylar geçti üzerinden, ben karanlıklara bi batıp çıktım ve şu aralar her günün sonunda 'rabbim bu günlerimizi aratmasın' diye şükrederek uyuyorum, mutluyum. Uzun zamandan beri ilk defa hiç düşünmeden 'iyiyim' diyebiliyorum. 



Eksikler yok mu? var tabii ki, sonu gelmez o eksiklerin ama hayatım olduğu kadar güzel, ben olduğu kadar güzelim, kendimi de bu olduğu kadar halimle beğenmeyi, sevmeyi öğrendim, olduğu kadar bir evim, bir yuvam, olduğu kadar param, olduğu kadar bir ben, olduğu kadar bir hayatım var. daha fazlasına gerek yok, daha fazlası daha mutlu etmeyecek. Olduğu kadar mutluyum..



Dün, bu sefer 4 kadın; Göksun'u artık daha yakından tanıyorum, Elif'e bütün duvarlarımı yıktım, Ablam hep vardı, hep olacak, yine moda sahildeyiz, çok keyifli bir hafta sonu geçirmişim, dünyanın en tatlı ego savaşları sonucu ortaya çıkan şahane bir yaprak sarmamız var, yayılmışız çimlere ve herkes kendi havasında, biri boyama yapıyor, diğeri kestiriyor biraz, üçüncünün elinde telefon, ben hayaller diyarında, kimse kimseye trip atmıyor ama, 'bönömlö höç ölgölönmöyörsön' atarı yok, bu yanyana ama birbirimizden bağımsız halimizle mutluyuz. tam o an hayatın çok güzel olduğunu anladım işte. Yanımda o çok sevdiğim insanlardan üçü var, hepsini ayrı ayrı çok seviyorum, o an hepsine böyle çok deli sarılasım geliyor, tabii keşke tüm sevdiklerim olsa yanımızda da mümkün değil, 'olduğu kadar' işte.. 



Güneş, deniz, istanbul, arkadaşlarım, hayat.. her şey çok güzel.. 

Dün tam 11 ay oldu, bir ay sonra bir sene bitecek bu şehirde ve ben tek bir gün bile pişman olmadım, tek bir gün bile bıkmadım bu şehirden, 11 ayı da devirdiğime göre artık buralıyım, artık kabul etti bu şehir beni, olduğu kadar sevdi işte diye düşünüyorum. Nerelerden geldim, ne zorluklar çektim, şükür, bu günlere, bu halimize bin şükür.. Yine çok güzel ve bu sefer 4 kadının olduğu bir selfie çekiliyor, yine o entryi hatırlıyorum, güzel lan diyorum, benim hayatım güzel, olduğu kadar güzel işte, daha ne istiyorum ki, evet rabbim bu günleri aratmasın, bu insanların yokluğunu yaşatmasın, beni maviden ve sevdiğim herkesten, her şeyden mahrum bırakmasın. 







Akşama doğru kalkıp kendimizi tombul kıvrımlı 'asuman'ın o sonsuz mutluluk veren kollarına bırakıyoruz, o da hayatı güzel kılan bir başka ayrıntı, ardından tabii ki istisna tatlar, sahip olduklarım/ızın farkına varmamıza vesile olan o şirinlikten ölecek mekan ve tabii ki çay. Sonra Elif'imle eve geliyoruz. Balım, bir başka mutluluk kaynağım, bizi karşılıyor söylene söylene, 'sana gezme demiyorum ama beni neden aç bırakıyorsun be kadın' dercesine triplerde. kanapeye yayılıyoruz, ben sızıyorum, başıma şefkatle bir el dokunuyor; 'Jalaaaaa, hadi git yerine yat' gülümsüyorum, hayat çok güzel lan diye geçiyor içimden ve yine sızıyorum yorgun ve mutlu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder