21 Kasım 2012 Çarşamba

Olmasaydı sonumuz böyle..




Lisenin ilk günü. Yeni bir okul, yeni arkadaşlar, 15 yaşındayım..

hiç unutmam, daha ilk gün gördüm onu, adına Ali diyelim hadi. Uzun boylu, esmer, havalı, lise son sınıf(mış sonradan ögrendim). Daha o gün çarpıldım. Ama onun beni fark etmesi imkansız, okulda ciddi bir hayran kitlesi var, herkesi etrafında toplamayı başarıyor, kızlar ağzının içine bakıyor. Her gördüğümde kalbim yerinden çıkarmışçasına atıyor ama, yine de en umursamaz görünmeyi başaran da ben. 

Arada bir laflıyoruz; naber Ali, naber bitutam..

Bazen de siyasi ve dini tartışmaların ortasında buluyoruz kendimizi. Mezhep ve siyasi görüşlerimiz farklı, ikimiz de dünyayı kurtaracağımıza inanıyoruz da, yöntemlerde pek anlaşamıyoruz. Ama 2 ortak noktamız var; kitaplar ve Ahmet Kaya..o gizli gizli dinliyor Ahmet Kaya'yı, ben bangır bangır..Babası arabasında Ahmet Kaya kasetlerini bulduğunda kıyametler kopuyor..Bana Hermann Hesse'nin Steppenwolf'unu veriyor, içinde adı yazılı, hala durur..daha sonra da Goethe'nin Faust'unu, onun da içinde adı yazılı, o da hala durur. geri vermek istemediğimden değil, sende kalsın dediğinden..

lise 1de bütün bir kışı sabahları okul kapısının önünde donarak geçiriyorum. O günlerden kalma peşpeşe sigara içişim..Ders zili çalmadan 5 dakika önce gelmek gibi bir huyu var, ben kapı önünde tirtir titreyerek sigara içiyorum, onu bekliyorum..gelecek, yanımdan geçecek 'günaydın bitutam' diyecek..belki de durup benimle birlikte bir sigara içecek..bunlar beni mutlu etmeye yetiyor..daha fazlası olamaz..o kim, ben kim..hoş günaydın bitutam dediğinde de, ben domates gibi kızarıyorum zaten, devamı gelmiyor ki...o mezun oluyor, benim daha 2 senem var..arada bir okula uğruyor, anında bomba etkisi yaratıyor, Ali gelmiş duydunuz mu??! Ali burdaymış koşun kızlar!!..


bir gün düğün davetiyesi geliyor..Ali evleniyor..evlenmesine üzülmüyorum da, o kızla evleneceğine üzülüyorum..o da bizim liseden..beraber olduklarını bile bilmiyordum..etrafında ona aşık o kadar kız dururken, nasıl olur da onunla evlenir, üstelik daha üniversiteye yeni başlamışken, daha bu kadar gençken aklım almıyor..



Gidiyoruz düğüne süslenip, püslenip, yanımda ona aşık olduğumu bilen tek insan, en iyi arkadaşım, kankardeşim..bakıyorum bizim okulun kızları hepsi bir masada, hepsinin gözler şişmiş, neşeli görünmeye çalışıyorlar ama hepsi berbat durumda..benim yüzüme bakıyorlar, maskem gayet yerinde, ağlamadım, neşeliyim, deli gibi eğleniyorum..bir ara kankayla tuvalete gidiyoruz sigara içmeye (o yıllarda öyle düğün derneklerde herkesin önünde masaya paket koyamıyoruz, gizli saklı tuvaletlerde içiyoruz) benim kanka başlıyor ağlamaya, ama nasıl ağlıyor hıçkıra hıçkıra..hiç unutmam üzerimde beyaz bir bluz var, boynuma sarılıp ağlıyor, bluz makyaj lekeleri ile mahvoluyor..benim için ağlıyor, benim yerime ağlıyor..çok üzülüyorum bitutam diyor, biliyorum çok üzgünsün, belli etmemeye çalışıyorsun ama ben biliyorum ve seninle birlikte benim de içim acıyor diyor..bütün derdi tasayı bırakıp bir de onu teselli ediyorum..tekrar masaya döndüğümüzde bütün gözler kankaya çevriliyor, aynı anda bütün nefret oklari..meğer bitutam değilmiş aşık olan, bu kızmış diye düşünüyorlar..ilk ve son defa o gün bir insan benim yerime vekaleten ağlıyor..


2 sene sonra ben de üniversiteye başlıyorum. Aynı şehir, aynı üniversite, hatta aynı fakülte..hiç karşılaşmıyoruz, ben de unutmu$um zaten, gözlerim onu aramıyor...bir gün kampüste arkamdan biri sesleniyor, dönüp bakmıyorum..Deli gibi aşık olduğum biri var, sırf onun yanında uyuyabilmek için 24 saat içinde gidiş dönüş 3000 km yol yaptığım yıllar, gözüm hiç kimseyi görmüyor ki, arkamdan seslenen kişiye bakayım..yetişiyor, duymuyor musun, neden bakmıyorsun kız? diyor biri..tam ters bir cevap vermeye hazırlanıyorum ki, karşımda Ali..ayak üstü biraz sohbet ediyoruz, karısına selam yolluyorum ve yine herkes kendi yoluna gidiyor..


yine seneler sonra duyuyorum ki boşanmış, belliydi böyle olacağı diyorum..ruh sağlığı bozulmuş, uzunca bir süre hastanede yatmış, toparlayamamış kendini, defalarca intihar girşiminde bulunmuş diye anlatıyorlar..çok üzülüyorum, ama ben kendi karanlığımla boğuşuyorum o dönemler, kimseye manevi destek sağlayacak durumda değilim..


olaylar olaylar ve tesadüfler tesadüfler sonucu 2009 kışında mailleşmeye ba$lıyoruz, buluşup kahve içme kararı alıyoruz..daha ilk buluşmada en patavatsız ve de ayarsız halimle "ben sana lisede çok aşıktım Ali yaaa" diyorum gülerek..kızarıyor, utanıyor, ne diyeceğini şaşırıyor.."öyle mi, hiç farkında değildim" gibi bir şeyler geveliyor..ben işi gırgıra vuruyorum..söyledim rahatladım..Ali artık beni heyecanlandırmıyor..öylesine laf olsun torba dolsun diye söylenmiş bir $ey..hani belki eskileri hatırlar da birlikte güleriz diye..öyle olmuyor ama..


telefonda konuşmayı sevmeyen insanlar olarak aylarca mailleşiyoruz, buluşuyoruz bir kaç defa..iyi değil, uçurumun kenarında, her an düşecek gibi..destek olmaya çalışıyorum bu sefer, ama elimden çok fazla bir şey de gelmiyor..ikimiz de kırık dökük iki yetişkin..artık ölümüne savunacak bir ideolojimiz bile kalmamı$..kitaplar bile üzerinde uzun süre konuşacak kadar önemli değil artık..yorgunuz, dertlerimizi seviyoruz..



onunla görüşmeye devam edersem beni de istemeden o karanlığa çekeceğini farkediyorum..tekrar dibe vurmak istemiyorum, zar zor çıkmışım zaten ordan..buluşmalarımızın birinde yanımdaki kitap ilgisini çekiyor  Markus Zusak - The Book Thief ona veriyorum, içinde adım yazılı..hala onda..


en son 2010 yazında görüyorum, bir kafede oturmuş kahve içiyor.."kırdım yine kafayı, hastaneye yatırdılar, bugün izin aldım dışarı çıktım biraz, birazdan döneceğim yine" diyor. benim de acelem var o gün, "Türkiye'ye tatile gidiyorum yarın, 6-7 hafta yokum, dönünce ararım" diyorum, aramıyorum..mail atıyor buluşalım bir gün diye, tamam ayarlamaya çalışırım diyorum geri dönmüyorum..bir daha ondan da mail gelmiyor zaten..yine unutuyorum..yine kendi hayat akışıma kapılıp gidiyorum..

Dün kankam "Ali'yi görüyorum, her gün bizim evin önünden geçiyor, yazık hiç iyi değil durumu, saç sakal birbirine karışmış, yolda sürekli kendi kendine konuşuyor, eller kollar havada kendi kendine kavga ediyor" diyor..içim acıyor...geçen yılları düşünüyorum, liseye ilk başladığım gün geliyor yine aklıma..o havalı çocuk geliyor aklıma, o utangaç kız..şimdi 35 yaşında meczup bir adam, ben 32 yaşında kırık dökük bir kadın..ne benim uğruna dağları, denizleri aştığım adam var artık, ne de onun hayatını adadığı, uğruna ruh sağlığından olduğu kadın..

Hani severdik ya ikimiz de Ahmet Kaya'yı..Olmasaydı sonumuz böyle..

                                                                                           


                                                                     ekşi sözlük 'platonik aşk'/13.01.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder