29 Aralık 2011 Perşembe

2011'i uğurlarken..

Umutların, umutsuzlukların, hayallerin, hayal kırıklıklarının, sevinçlerin ve gözyaşlarının kısacası hayatın ve beraberinde getireceği acı-tatlı sürprizlerin bizi beklediği yeni bir yıla girerken; uğurladığımız yılın bizim için unutulmaz anlarını tekrar hatırladığımız bir gündeyiz..


2011'i cümlelerce özetlememe gerek yok, benim için 2011'in özeti tek bir kelimede saklı: pişmanlık..
Hayat insana bazen cok ağır faturalar kesiyor, seneler önce yapılmış hataların bedeli çok ağır oluyor..

1999'da yaptım ben o hatayı..kırıldım, küstüm ve sustum..susmayı tercih ettim, kapris yapıp küsmeyi... Kolayı buydu çünkü... Oturup konuşmak, eteğimdeki taşları dökmek, karşı tarafın eleştirilerini dinlemek, bunları sindirmek zordu. Seneler geçtikçe kendimi daha da haklı görmeye başladım, konu kapanmıştı, telafisi yoktu ve ben kesinlikle haklıydım. Haklı olduğum için af da yoktu. Adını anmadım, sesini duymadım, yüzünü görmedim. İlk başlarda özlesem de, seneler içinde bu özlem duygusu da küllendi gitti.
Öfkem dinmese de hiçbir zaman, "büyüdükçe" aslında ona haksızlık ettiğimi anladım. Ama bunu kendim dahil hiç kimseye, özellikle de ona itiraf edemedim, etmedim. Kendimi haklı olduğuma o kadar inandırmıştım ki... Ve "haklı taraf" olmak benim için o kadar önemliydi ki... Seneler sonra kuyruğumu kıstırıp özür dilemek düşünülemezdi. Kibir şeytanın en sevdiği günahtır. Ah ne kadar kibirliydim!
Kim bilir belki de kıskanmıştım. Cesaretini... Benim yapamadıklarımı yapmayı göze almasını, zorluklarla mücadele etmesini, inandığı şeyler uğruna bütün gemileri yakabilmesini, aşkının peşinden gitmesini, mutlu olma isteğini... Kötü bir şey yapmamıştı aslında. Kötü bir insan değildi. Affedilmeyen bir günah işlememişti ama herkese hoşgörü ile yaklaşan ben, değer yargılarımız uyuşmuyor diye onu ittim, dışladım, uzaklaştırdım kendimden. Tanrıcılık oynayıp, hüküm verdim; af yok!
Ah ne büyük tantanalar kopardım hasta ve tek isteğinin beni görmek olduğunu duyduğumda. Nasıl şımarıklıklar yaptım, tepindim, ağladım, "İstemiyorum onu görmek, yüzüme hasret ölsün" dedim. Babama nasıl öfkelendim, kinlendim "eğer seni görmeden ölürse, yaşadığım sürece seni affetmem" dedi diye. Kibir evet... şeytanı senelerce ne kadar mutlu ettim. Nasıl karattım yüreğimi, kapattım vicdanımı.. Sonunda babam galip geldi, ama ben bu buluşmayı her ikisine de zehir etmeye kararlıydım, yaptım da. Ağustos 2010'da buluştuk. 4 saat boyunca şehrin bir ucundan diğerine koşturdum onları, 4 saat boyunca yüzüne bakmadım, halini hatırını sormadım, bana yaklaşmasına, bana sarılmasına izin vermedim. Yüzümü görmek istiyordu madem 12 sene sonra, buyursun görsündü, daha fazlası olamazdı. Hasta olsa dahi ona şefkat ve merhamet gösteremezdim..zaten geçerdi ki hastalığı, abartılıyordu gereksiz yere.. Ben haklıydım ve önümüzde daha koca bir hayat vardı. Onunla görüşebilmem icin 12 sene gectiyse, onu affetmem, onunla konuşmam için varsın bir 12 sene daha geçsindi, acelem yoktu.

1 mayis 2011'de hayat bana kibrimin faturasını kesti... 
Bir yerlerden beni izliyor mu, ne kadar pişman olduğumu görüyor mu bilmiyorum ama keşke görse..


Onca seneyi bir inat uğruna ziyan ettiğim için  pişmanım, bir sürü güzel anı biriktirmek varken, bizi onca sene ayrı ve anısız bıraktığım için  pişmanım. Ona aslında onu ne kadar çok sevdiğimi, onu ne kadar cok özlediğimi söyleyemediğim için, doya doya sarılıp kokusunu içime çekemediğim için  pişmanım. Arabada elimi tutmak istediğinde, elimi çektiğim için  pişmanım. O hasta haliyle onu saatlerce koşturduğum için pişmanım. Ve bu pişmanlık sadece 2011'de kalmayacak, yaşadığım sürece her an, her gün, her sene beni takip edecek..

Sizin hiç ablanız öldü mü? Benim öldü ve ben ona veda bile edemedim,  pişmanım...


Pişmanlıklardan çok uzak, sevdiklerinizin kıymetini bilerek, onlara hissettirerek yaşadığınız mutlu bir sene olsun.

bitutam